24 Şubat 2019 Pazar

sıcacık bir hikaye..

Hikayeye göre günün birinde Franz Kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış. Kız ağlıyormuş. Oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu onu oldukça üzmüş.
Kafka bebeği onun yerine aramayı önermiş ve ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. Bebeği bulamaması üzerine Kafka küçük kıza bebeğin ağzından bir mektup yazmış ve buluştuklarında kendisine okumuş:
“Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” Bu birçok mektubun ilkiymiş. Kafka küçük kızla her buluştuğunda sevgili oyuncak bebeğin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. Küçük kız da bu şekilde avunurmuş.
Derken gün gelmiş, görüşmelerin artık sonu gelmiş. Kafka son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş: “yolculuğum beni çok değiştirdi.”
Uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin, gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulur. Kısaca şöyle yazmaktadır: “Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.




8 Ekim 2018 Pazartesi

İFTİRA SONUCU RECM EDİLEN "SORAYA" VE RECM SIRASINDAKİ SON SÖZLERİ....



" Soraya 1951 yılında İran’da Kerman şehrinin 60 km mesafesinde bulunan (“Dağın ayağında” anlamına gelen) Kuhpayeh kasabasında dünyaya gelir. 13 yaşındayken birkaç inek, küçük bir arsa ve birkaç halı karşılığında 20 yaşındaki Ali ile evlendirilir. Soraya toplam 9 çocuk doğurur ve bunlardan sadece 4 tanesi sağ kalır (iki kız, iki erkek).
İran’da 1979 yılında İslam devrimi ile herşey değişir. Ali Soraya’yı boşamak ister ve onu sağda solda kötüler. 14 yaşındaki bir kızdan etkilenen Ali, Soraya’yı boşamak için her şeyi göze almıştır. Ali’nin şeytani planları Soraya’nın çocukluk arkadaşı Firuze öldüğünde devreye girer. Eşi öldükten sonra Haşim çocukları ile yanlız kaldığı için Soraya onlara ev işlerinde yardım etmeye başlar. Ali ailesine nafaka ödememek ve Soraya’dan kurtulmak için karısının onu Haşim’le aldattığını ileriye sürer ve kısa süre içerisinde bunu küçük kasabada yayar. Ali ise Haşim’i tehdit ederek yalan söylemesini ister; çünkü hükmün gerçekleşmesi için 4 erkek şahide ihtiyaç vardır. Bunlar bulunur ve Soraya’nın babası Morteza Ramazani’de toplum baskısına boyun eğerek recm cezasını onaylar. Halk Soraya’nın üzerine yürüyerek onu meydana çıkartır ve olanlar olur
Soraya’nın son sözleri sorulduğunda verdiği yanıt şu: “Bunu nasıl yapabilirsiniz? Sizler benim dostum, arkadaşlarımsınız. Birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik. Sen benim babamdın, sizler benim oğullarımdınız, sen benim kocamdın! Bunu bana nasıl yapabildiniz? Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?”
Aldığı tepki tabi ki “Bunu Allah istedi. Allahuuuekber, Allahuuekber” nidaları ile taşlamak oluyor.
Ağlamayacağını söz veren Soraya’nın o alnını resmen delen ilk taş darbesi ile hıçkırması resmen insanın kalbine işliyor..😢
İftirayla haksız yere öldürülen bir kadın. Bunu Allah adına yaptığını söyleyen, lanetli ağızlarına onun adını alan bir grup yobaz. “Yaşasın Şeriat” sloganları altında kadına hakaret eden, Allah adı geçiyorsa herşey mübahtir diyen halk… Müslüman diye geçinen insanların bir kadının ölümünü gerçekleştirken, rabbin verdiği canın ondan başkasının almaması gerektiğini bilmiyor olması acı değil mi? Gözle görmedikleri bir suç için, defalarca ellerine aldıkları taşlarla masum bir kadının kafasını parçalayan yobazlar, çocukların taşlarla ritim tutması, ilk taşı babasının atması, çocukları taş atmaya zorlamaları, taşın isabet etmesi sonucu hak yerini buldu diye sevinen bir başka kadın, Süreyya’nın çarşafını çıkardıktan sonra bembeyaz elbisesiyle kalması bütün bunların Allah nidaları eşliğinde yapılması fazlasıyla can yakıyor…
Tarih 15 Ağustos 1986… Soraya babasının, kocasının, çocuklarının ve yıllardır yanyana yaşadığı komşularının elinden vahşice taşlandığında henüz 35 yaşındadır. Ona cenaze töreni bile fazla görülür. Bir nehir kenarına bırakılan kadın, köpekler tarafından parçalanır Soraya’nın parçalanmış bedenini bulan teyzesi Zehra Khanum, yeğenini gördüğünde 1 saat kendi gelemez, defalarca istifra eder ve Soraya’nın son parçalarını toplar ve dua ederek toprağa verir..!" 😢😞😡
Duzenleme: F.Yüksek

4 Ekim 2018 Perşembe

Bir kadın tanımak...



Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkul...arı, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları..., kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınla...rı tanımak...

Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın
sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha
fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de
engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur
tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından
vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...

Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?

Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.

Ahmet Altan