24 Nisan 2014 Perşembe

bir anne hikkayesi



( biraz Türk filmi tadında):) anneler günü yaklaşırken şimdiden tüm annelerimizin gününü kutluyor ve  ellerinden öpüyorum.
Yaşanmış Bir Hikaye
Bir Anne Hikayesi (Çöp Tenekesi)
Henüz çok gençken kocasını kaybetmiş, ondan kalan tek oğlunu yetiştirmek için dişini tırnağına takarak çalışmıştı.
Onu kimseye muhtaç etmeden okutabilmek ti arzusu.
Bu hayallerle geçirdi günlerini. Gençti, güzeldi ama geri çevirmişti evlenme tekliflerini; oğlunu yaban ellere vermemek istiyordu.
Başkalarına çamaşır yıkadı, temizlik yaptı, oğlunu hiçbir şeye muhtaç etmedi. Oğlu okuyacaktı, mesleğini eline alınca artık kalan ömrünü yavrusunun yanında geçirecekti. Bu hayallerle geçti yıllar, bu hayalle bitti yıllar…
Nihayet oğlu hukuk okudu, hâkimlik görevine başladı. Anne sevincinden yere göğe sığmıyordu. Sıra oğluna layık kız bulmaya geldi, bunu da bulunca artık gözleri arkasında kalmayacaktı.
Tam istediği gibi bir kız buldu. Dışını görüyor, içinden haberi yoktu. Seviyordu gelinini öz evladı gibi. Bir an önce düğün olsun istiyordu. Sanki kendi evlenecekti. Bir an önce taşınmak istiyordu yeni evlerine; artık bir köşeye oturup torunlarını sevecek, geçmiş onun için tatlı bir hatıra olacaktı.
Nikah gününe 1 ay kalmıştı, damat gelini alarak yeni evlerine yerleşecek, eşyaların yerlerini ayarlayıp ölçülerini alacaklardı. Bütün eşyaların yerleri ayarlanmış, tek tek güzel bir görüntü kazandırılmıştı.
Bu sırada gelin kız nişanlısına dönerek “Cihan! Böyle güzel oldu ama şu Çöp Tenekesini nereye koyacağız?”
Şaşırdı genç adam , hayret dolu sesle” Koskoca evde bir çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?”
Tezgahın altına koy! “Yok yok hiç olur mu” ” balkona koyarsın? “Oraya da hiç uymaz” Yahu çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?”
 “Onu demiyorum canım ANNENİ diyorum ANNENİ!”
Genç kızın ağzından çıkan cümleler genç adamın kalbine işlemiş, beynini döndürmüştü. Varlığında baş tacı olan annesi, Kendisi için el kapılarında çalışan annesi demek bir çöp tenekesi yerine koyuyordu. Demek Annesi çöp tenekesiydi. O çilekâr o fedakar kadını, canı gibi sevdiği annesini koyacak yer bulamıyordu hayat arkadaşı olan kızda, anasına çöp tenekesi diyordu!
Tek kelime konuşmadı, eve dönünce de bir şeyden bahsetmedi; zavallı anne gelinin kendisi hakkında düşündüklerinden habersiz nasıl olduğunu soruyordu durmadan, onu övüyordu.
Acı acı güldü bu durum karşısında genç adam.
Nihayet nikah günü gelmişti.
Bütün hazırlıklar bitmiş, arabalar dairenin yolunu mekan tutmuşlardı.
Salon ağzına kadar doluydu.
Dışarıya taşan davetli kulesinde heyecan kol geziyordu, yeni evlilikleri görebilmek için.
Ve memur geline sordu:
“Kızım ! Ahmet oğlu Cihan’ı zevceliğe kabul ediyor musun?” “Evet”
“Peki oğlum sen Zeynep kızı Zeliha’yı zevceliğe kabul ediyor musun?” “Hayııırr. Etmiyorum”
Salonu ayağa kaldırdı bu ses. Gözlerinde hayret ifadesiyle herkes şok geçirmiş gibi erkeğe, Cihan’a bakıyorlardı.
Memur şaşırmıştı: “Peki şimdiye kadar neredeydin”
“Efendim! Babam beni küçük yaşlarda bırakıp vefat etti.
Annem dışarılarda çalışarak gençliğini bana harcadı ,çalıştı ve çabaladı.
Giymedi giydirdi, yemedi yedirdi.
Beni büyüttü okutup adam etti.
Annem benim yanımda oturacak, rahat edeceği zaman bu gördüğünüz gelin hanım annemi bir çöp tenekesi yerine koyarak evde onu koyacak yer bulamıyor.
Annemi bir çöp tenekesi olarak görüyor ve istemiyor.
Benim annemi istemeyen, ona o şekilde muamele yapan kadını bende istemiyorum.
“Varsa annesine çöp tenekesi dedirtecek, buyursun gelini alsın!”
Yerinden kalkarak annesini aldı, hayret ve gözyaşları içerisinde salondan ayrıldı.
Bu olaydan sonra gelin kız evine döndü ve aradan 20 yıl geçmesine rağmen evlenememiş.

resim kaynak

22 Nisan 2014 Salı

BİR DOSTU OLMALI İNSANIN ...


Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... 'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... 
   Arka bahçede varlığını sezdirmeden,mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. 
   Kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı.En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... 
   Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin. 
   Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi.Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş.Gözbebekleri bulutlandığında, yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş.Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri. 'Parkurun bütün zorluklarına rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız' diyebilmeli..
   Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit var bir yazıyı yüreğe  benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz: 'Bunu da aşacağız! İmza: Bir dost!...' 

resim kaynak