Osmanlı
İmparatorluğu’nun duraklama dönemiydi. Padişah IV. Murat
sadrazamını
halkın sorunlarıyla ilgilenmesi için Anadolu’ya gönderdi.
Sadrazam
günlerce yol kat etti ve birçok köy gezdi. Sonra da Konya’ya vardı. Konya’da
birkaç köy
gezdi. Bu köylerdeki halkın sorunlarıyla yakından ilgilendi. Kimi köyler
kasabaya
ulaşmak için
yol istiyor, kimi köyler su istiyor, kimi köyler de dağlardaki kurtların
çokluğundan
yakınıyordu.
Sadrazam bu köylerdeki sorunların çözüleceğine dair söz verdi. Sadrazam
Konya’dan
ayrılırken kendi köyü olan Ağaçsız Köyü’ne de uğradı. Fakat köye girdiğinde
ortalarda
kimsecikler yoktu. Sadrazam köyün neden bu kadar sessiz olduğunu merak
ediyordu.
Çünkü
şimdiye kadar gittiği tüm köylerde, sadrazam köye girmeden halk köyün girişine
diziliyor
ve sadrazamı
görebilmek için adeta yırtınıyordu. Fakat kendi köyünde kimse kendisini
karşılamaya
çıkmamıştı. Sadrazam adamlarına dönerek bu durumun hemen araştırılmasını
istedi.
Bunun üzerine bir grup asker bir eve doğru gitti. Az sonra bu askerler
omuzlarında
taşıdıkları
beş kadar cesetle geri döndüler. Cesetlerin hiçbirinde bir yara izi yoktu.
Sadrazamın
içine bir
korku düştü. Bunun üzerine birkaç asker grubuna köydeki evlerin hepsinin
araştırılmasını
emretti. Birkaç saatlik bir araştırmadan sonra askerler köydeki herkesin
öldüğünü
sadrazama
bildirdiler. Fakat ilk evdeki cesetler gibi hiçbir cesedin üzerinde yara izi
yoktu.
Sadrazam
köydeki insanların zehirlenerek ölmüş olabileceğini düşündü. Bu konu üzerinde
biraz
düşündü ve
sonra askerlerine dönerek köyün çevresindeki bütün kayaların ve ağaç
kovuklarının,
kısacası eşkıyaların barınabileceği her yerin araştırılmasını emretti. Askerler
çevrede gün
boyunca arama çalışmalarını sürdürdüler. Fakat hiçbir ize rastlamadılar. Bunun
üzerine
sadrazam araştırma çalışmalarının ertesi gün devam ettirilmesi için o gece
köyde
kalınmasını
emretti. Ancak gece sadrazamın emrindeki askerlerden birbölümü ölmüştü. Bunun
üzerine
askerler daha çok korkmaya başladılar. Hatta İstanbul’a geri dönmek isteyenler
bile
oldu. Ancak
sadrazam köydeki bu ölümlerin sırrı çözülmeden İstanbul’a dönmek istemiyordu.
Üstelik gece
ölen askerlerin hepsi de zehirlenerek ölmüştü. Çünkü yarasız cesetler bunu
gösteriyordu.
Cinayetlerin sırrının çözülmesine bu kadar yaklaşılmışken İstanbul’a dönmek
olmazdı.
Sadrazam kısa bir araştırmadan sonra askerlerin geçen akşam yedikleri
yemeklerden
zehirlenmiş
olabileceklerini düşündü. Askerlerine dün akşam görev başındaki askerlere
verilen
ekmek ve
sudan bir miktar getirmelerini emretti. Askerler hemen sadrazamın istediklerini
getirdiler.
Sadrazam bu yiyecekleri yanında bulunan bir ata yedirtti. At bir saat sonra
çırpınarak
öldü. Bunun
üzerine sadrazam askerlerine dönerek yiyeceklerin dün akşam nerede
saklandığını
sordu. Askerler de kuyunun yakınındaki geniş ambarda saklandığını söylediler.
Sonra aklına
bir fikir geldi. Eğer eşkıyalar, gecen gece, askerleri zehirlemek için
ambardaki
yiyeceklerle
öldürme yolunu seçmişlerse, sonraki gece de gelebilirlerdi. Sadrazam o gece
ambarın
kapısına yakın bir yerde askerlerini pusuya yatırdı. Birkaç saat sonra üç kişi
ellerindeki
şişelerle
koşar adımlarla ambara girdiler. Askerler hemen ambara hücum ettiler ve bu üç
katili
kıskıvrak
yakaladılar. Daha sonra hemen sadrazamın karşısına çıkardılar. Sadrazam bu üç
kişiye,
neden köylüyü ve askerlerini öldürdüklerini sordu. Eşkıyalardan biri köylünün
sürekli
olarak
kendilerini askerlere haber verdiklerini, bu yüzden köylüyü öldürdüklerini
söyledi. Köy
halkını
öldürmek için, köyün içinde bulunan ve herkesin suyunu içmek için kullandığı
kuyuya
zehir atmağa
karar verdiklerini söyledi. Sadrazamın askerlerini de, kendilerini tutuklamaya
gelen
askerler
olduklarını düşündüklerini ve onları da bu yüzden öldürdüklerini söylediler.
Ertesi gün
sadrazam
adamlarına eşkıyaların derhal kuyunun başındaki tek ağaca asılmasını ve
cesetlerinin
kuyuya
atılmasını emretti. Askerler sadrazamın emrini yerine getirdiler. Böylece
Ağaçsız köyü ve
civar köyler
başlarını ağrıtan bu eşkıyalardan kurtulmuş oluyorlardı. Sonra sadrazam kuyunun
yanına
yaklaştı ve bir fidan dikti. Askerlerine dönerek herkesin birer fidan dikmesini
emretti. Kısa
bir süre
sonra bu fidanlar büyüdü ve bu köy yörenin tek ormanlık alanı oldu. Zamanla bu
köye,
çevredeki
köylerden yerleşenler oldu ve Ağaçsız Köyü’nün adı değiştirildi. Köyün yeni adı
AĞAÇLI KÖYÜ
oldu. Ağaçlı Köyü yeniden o eski güzel günlerine kavuştu.
12.10 2001
Vahit Aras
ŞEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder