YILBAŞI
Yılbaşı
kutlamalarının dinden çok, kültürle bağlantısı var ve insanlıkla
yaşıt… Toplumsal olay ve olguların yazılı başlangıcı Mezopotamya’da
olduğuna göre, yeni yıl etkinlikleri de orada başlar. Yeni yıl ilk
kez, günümüzden IV bin yıl önce Babil
Kulesi’nde ilkbaharda kutlanmaya başlandı. Daha sonar Mısırlılar, çöl
topraklarına hayat veren Nil’in taştığı Eylül ayında kutlayarak
sürdürdü. Milattan önce 46 yılında Roma’da Julius Sezartarafından
kabul edilen ve günümüzde de halen kullanılan takvimle yeni yıl, Ocak ayının
ilk günü olarak belirlendi. Jülyen takvimi bazı değişikliklerle günümüze kadar
geldi. Romalılar yılın ilk ayına, başlangıçların tanrısı, kapıların
koruyucusu Janüs (January) yani Ocak adını verdiler.
Tüm ülkeler,
dinler ve kıtalar için her alanda yeni bir başlangıçanlamı
taşıyan yeni yıl, değişik gelenek ve törenlerle karşılanır. Tümünün ortak amacı
ise, yeni yılın binbir umutla bolluk ve şans getirmesidir.
NOEL
Uzun süre
Yılbaşı, Noel ile bağdaştırılarak, Hıristiyan geleneği diye kutlanması
engellenmeye çalışıldı. Oysa Yılbaşı doğal bir olay, Noel ise
dinsel temalıdır. Bizans İmparatoru Konstantin (324-337) zamanında
İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan Pagan
Bayramı'nı İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve Noel Bayramı deniliyor.
Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık'ta kutluyorlarmış. Günümüzde Ortodoks
ve Katolikler, 24 Aralık gününü Hz.İsa’nın doğumu(Noel), 6
Ocak gününü de Hz. İsa’nın vaftizi olarak kutlarlar.
Noel kelimesinin
kökeni Latince natalis /doğum kelimesidir. Bir diğer iddiaya göre Noel
kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yenianlamına gelen “noio” ile güneş manasına
gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuştur ve “yeni güneş” anlamına
gelmektedir. Noel kelimesi o devrin pagan toplumunda yeni yılın başlangıcında
yapılan şenliklere ad olmuştur. Roma İmparatorluğu döneminde
halk, mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için, duygularını“noel, noel” diye
bağırarak dile getirirdi. Noel kelimesinin kökeni ile ilgili bir diğer açıklama
ise Fransızca “haber” anlamındaki“nouvelle” kelimesinden
geldiğidir. Noel ayrıca Almanca’da“kutsal gece” anlamındadır. Günümüzde
başta İngilizce konuşan coğrafya olmak üzere bazı Batılı ülkelerde Noel
anlamında kullanılan Christmas ve benzeri diğer kelimeler ise
Yunanca Khristos (Mesih) ve Latince miss (yollanmış,
gönderilmiş) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.“Yollanmış,
gönderilmiş” kelimelerinin, İsa’nın Son Akşam Yemeği’ndeki son sözlerini
sembolize ediyor olabileceği düşünülmektedir.
NOEL BABA
Hıristiyanların
Noel Baba dedikleri Aya Nikola, Antalya’nın Patara kasabasında Myra(Demre)’da
yaşamış bir azizdir. Rumca’da Aya, aziz demektir. Avrupa’da Saint denir.
Kudüs’e giderken çıkan bir fırtınayı dindirdiği için denizcilerin
koruyucusu sayılır. Demre’de fakirlere, bilhassa çeyizi olmadığı için
evlenemeyen kızlara yardım ettiği anlatılır. Kendisini gizlemek ve
fakirleri rencide etmemek için gece fakirlerin evine girip para bırakırmış.
Pataralı bir zengin fakir düşmüş; kızlarına çeyiz yapamayacak hale gelmiş. Aya
Nikola, gece evinpenceresinden bir kese para bırakmış. Sabah büyük kız
keseyi bulup sevinmiş. Diğer iki kızın çeyiz paralarını da pencereleri kapalı
olduğu için bacadan atmış. Kese, kuruması için ocağa asılı
çorabın içine girmiş. İkonalarda Aya Nikola bu sebeple elinde üç altın top
tutarak resmedilir. Noel Baba’nın hediye atması içinocağa çorap asılması geleneği
buradan kalmadır. Aynı iyi şansa ulaşma umuduyla bu gelenek,
yüzyıllardır sürdürülmektedir.
Aya Nikola, Myra
(Demre) kasabasına piskopos tayin edildi. Hazreti İsa’nın dinini yaydığı
için çok işkencelere maruz kaldı, hapse atıldı. Burada 342 senesinde vefat
etti. Haçlı Seferleri sırasında 1087 senesinde İtalya’nın Bari şehrinden
tüccarlar azizin kemiklerini alıp memleketlerine götürdü; burada yapılan
bazilikanın içinde gömdüler. Kemiklerin bir parçası bugün Antalya müzesindedir.
Hazreti Muhammed’in gelişinden önce yaşadığı için, Müslümanlar kendisini salih
bir mümin kabul eder.
Aya
Nikola’nın Noel Baba haline sokulması ilk önce Almanya’da görüldü. Bu efsanevi
gelenek zamanla Avrupa ülkelerinde yayıldı. Noel Baba’nın şişman, neşeli,
kırmızı ve beyaz piskoposluk giysileri içindeki tasvirleri Amerikalılar
tarafından gündeme getirildi. Noel Baba olarak bilinen Nikola’nın bazen yalnız,
bazen yardımcısıyla ata binerek, bazen de sekiz Ren geyiğinin çektiği
arabasıyla evlerin damlarında dolaştığı efsanesi yaygınlaştı.
İnanışa göre
sırtında içi hediye dolu bir heybeyle dolaşan Noel Baba evlere bacadan girer ve
armağanlarını uslu çocukların ayakkabılarının ya da şöminede asılı çoraplarının
içine koyar. Noel Baba, “yaşayan” bir folklorik olaydır.
NOEL AĞACI
Yaprak
dökmeyen ağaçların, ölümsüz yaşamın simgesi olarak benimsenmesi çok
eskiye dayanır. Türkler, Çinliler, Mısırlılar, Avrupa’daki Pagan topluluklar ve
Yahudiler aynı düşünceyle bu ağaçlara dinî ritüellerinde yer
vermişlerdir.
Süslü Noel
ağacı geleneği en çok Almanya’da yaygındı. 1605’te başlayan çam süslemesi daha
sonra Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda’da yayıldı. Göçmen
Almanların Kuzey Amerika’ya XVII.asırda götürdükleri Noel ağacı,
XIX.asırda moda oldu.Kraliçe Victoria döneminde, XIX.asır ortalarında Noel
ağacı geleneği İngiltere’de yayıldı. Kraliçenin Alman asıllı eşi Prens
Albert ülkesinin bu geleneğini İngilizlere benimsetti. Çam dallarına kâğıt
zincirlerle asılmış güller, rengarenk kurdeleler, mum, şekerlemeler, kek ve
meyveler ana süsleri oluşturuyordu.Japonya ve Uzak Doğu’ya XIX. ve XX.
asırda Batılı misyonerlerin tanıttığı Noel ağacı geleneği, ince işlenmiş kağıt
süsler, renkli fenerlerle donatılmaya başlandı.
Türkler bu
geleneğe yabancı değildi. Çünkü Tarih Öncesine dayanan ağaç kültünde, Hayat
Ağacı ve rengarenk çaputlarla süslenmiş Dilek Ağacı geleneği
günümüzde de, Asya’nın en doğusundan Balkanlar’a kadar her yerde yaşamaktadır.
NOEL
ASLINDA TÜRKLER’İN NARDUGAN BAYRAMI!
Hıristiyanların
İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, aslında çok eskiden Türklerin
kutladığı “Yeniden doğuş bayramı”dır. Bunu iki kültten öğreniyoruz; Hayat
Ağacı ve Güneş…
*Türklerde
Ağaç Kültü
Kült kavramı; yerel
özellikler içeren dini törenler, töreler ve simgeleri kapsar. Ağaç
kültü birçok doğa inançlarının barındırdığı animizmde, ağaçların
saygı gösterilmesi gereken bir ruha sahip oldukları ve ağaçlara gösterilen
saygının bereketi etkilediğine inanmaktan kaynaklanır.
Eski
Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte ve Kuzey Amerikalı yerli
inançlarında, dünyanın merkezinde duran, yer ve gök alemini birleştirdiğine
inanılan “Dünyalar Ağacı” vardır. Türklerin inanç sistemindeki Tanrı
anlayışı ile Hayat Ağacı arasındaki benzerlikler var. Tanrı kâinatta var
değildir, kâinatı yaratandır, tek hâkimdir, hiçbir şeye benzemez, canı veren de
O’dur, alan da. Bununla birlikte Hayat Ağacı da tektir, canlıların hayat
kaynağıdır, daima canlı ve diridir. Ağaç kültünün izleriOğuzlara kadar
korunmuştur. “Bay Terek”, “Temir Kavak” , veya “Hayat Ağacı” denilen kutsal
“Evliya Ağaç” inanışına benzer inançlara, sadece Türk Mitolojisinde değil, tüm
Dünya mitolojilerinde rastlanır.
Türk
Kültüründe Ağaç Kültü, bütün dünya kültürlerinde yaygın şekilde yer alan Hayat
Ağacı motifine yoğunlaşmıştır. Türk boylarında Hayat Ağacı çeşitli adlarla
anıldığı gibi, Yaratılış kökeni olarak Türk destanlarında da yer
alır. Akçam denilen bu evliya ağaç yeryüzünün tam ortasında
bulunuyor. Hayat Ağacı ve üzerindeki Kartal motifinin; Türklerde
hayatın başlangıcını, ilk insanın yaratılışını; dünyadan uçmak ve ölmeyi de
temsil ettiği,destanlar ve mitlerde açıklanmıştır. Hayat ağacını motif olarak
bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.
Tanrı
tarafından kut verilerek dünyayı yönetmekle görevlendirilmiş
olan Türk hakanının bu görevi yerine getirmek için Hayat Ağacı’ndan
nasıl güç ve kuvvet aldığı; Türk Kağanlarının mitolojik hayat hikâyeleri ve
Türk Destanları’nda“Kurucu Hakan Soyu ve Hayat Ağacı” bağlantısıyla bol
bol karşımıza çıkar. Türk kültüründe göğün direğinin çadır direğiolarak
nitelendirildiğini ve Türk hakanlarının cihan hâkimiyetianlayışını; “Güneş
tuğumuz-bayrağımız; gök de çadırımız olsun.” cümlesi ile ifade etmiştir.
Daha sonra Şaman davullarını dikey bir eksen olarak ortadan bölen kutsal
sütun, göğün direğiolması ve Kuzey Sibirya Türklerinden Sahaların “Cırıbına
Cırılıatta Kız Baxatıır” destanında göğün ulu direği tasvirinin geçmesi,
Hayat Ağacı’ndaki göğün direği motifini açıklar.
Kaşgarlı
Mahmud, Oğuzlardan bahsederken, onların yüksek bir dağla
yakınlıklarına değinir ve “gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca “Tankrı” dediklerini
söyler. Derbent yakınlarında yaşayanKumukların dokunulmaz ve
kutsal saydıkları ağacı, “Tenkrihan”olarak adlandırmış olması ve diğer birçok
tarihsel bilgi, Türklerin gözünde “Ulu Ağaç”ın, Tanrı’nın ilahi vasıflarını
taşıdığını gösteriyor. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin
uykusuna girip, egemenliğinin nerelere kadar uzanacağını gösteren; üç kıtaya
dal-budak salan ve budaklarının gölgesi dört bir yanı örten de ağaçtı...
Rüyadaki ağaç motifi, Türk destan kültüründekiHayat Ağacına çok uygun
düşüyor.
*Türklerde
Güneş Kültü
Proto(Ön)-Türklerin
inancında Güneş önemli bir yer tutar. Göğe büyük önem veren veGök Tengri’yi
tanrılar tanrısı olarak gören Proto-Türkler; yer yüzündeki tüm canlılarınGüneş sayesinde
yaşadıklarını, güneşsiz yaşamın olamayacağını; Güneşin doğuşu ile ortalığın
aydınlandığını ve ısındığını, vahşi ve yırtıcı hayvanların inlerine
çekildiklerini gözleyince, kadınların doğurganlığı ile güneş arasında bir
ilişki kurmuşlardır. Zira, hem Güneş hem de kadınlar yeryüzündeki yaşamın
devamını sağlamaktadırlar. Bu nedenle kadınlara önem verip, saygı
göstermişlerdir.
Tek ve
yaratıcı kudreti ifade için kutsal yerlere Güneş resmiçizilmiştir. Bu
hiç bir zaman Güneş’e taptıkları anlamına gelmez!.. Gökte ve yerde
gördükleri en kudretli ve tek olan bu cismi, Yaradanın sembolü olarak
kullanmışlar. Çünkü Güneş hayat verir, toprağı canlandırır, bitkileri yeşertir,
insanları ısıtır, bazen de kurutur, öldürür. Sonsuz bir enerji kaynağıdır.
Günümüzde bile Uygurlar, dualarında "Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!"derler… Yani "Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu da birısıtan var." Bu anlayış Güneş Kültü’nün günümüze yansımasıdır.
Günümüzde bile Uygurlar, dualarında "Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!"derler… Yani "Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu da birısıtan var." Bu anlayış Güneş Kültü’nün günümüze yansımasıdır.
*22 Aralık-
Gece x Gündüz Savaşı
“Güneş, hayatın
kaynağı olduğundan tüm insanlık için çok önemli. Türklerin inançlarına
göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece
gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gündüz geceyi yenerek
zafer kazanıyor.
Güneşin bu
zaferini, yeniden doğuşu; Türkler büyük şenliklerle Akçam ağacı altında
kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıp, bayram
olarak kutlanıyor. Bayramın adı Nardugan (nar=güneş, tugan,
dugan=doğan) Doğan Güneş…
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.
Nardugan Bayramı için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında
şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelir anlayışı hakim…
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.
Nardugan Bayramı için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında
şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelir anlayışı hakim…
Akçam ağacı yalnız
Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş.
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu daHunların
Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. Olayın Hz.İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; Doğum, güneşin yeniden doğuşu!..” diye anlatır, Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ…
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu daHunların
Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. Olayın Hz.İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; Doğum, güneşin yeniden doğuşu!..” diye anlatır, Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ…
HİNDİ
Hindinin,
Noel ve yılbaşı ile hiç alâkası yoktur. Amerika’ya ilk gelen İngiliz
göçmenler açlıkla karşılaşmış… Kızılderililerinyardımıyla çabuk
yetişen mısır sayesinde felâketten kurtulmuşlar. Mısır hasadı yaptıklarında, Kızılderilileri
de davet edip hindi ziyafeti verdiler. Kasım sonundaki bu günü
Amerikalılar Şükran Günü adıyla hâlâ kutlarlar.
Hindinin
vatanı Amerika’dır. İlk gelenler bunu Hind Tavuğu sanmış; Hindi tavuğu o
zamanlar Türklerin hâkimiyetindeki Batı Afrika’dan Portekizli
gemiciler tarafından getirildiği için hindiye “turkey” denmiştir.
Bir diğer
söylenti ise; Amerika’nın keşfedildiği yıllarda Akdeniz ticareti levantenlerin elinde
idi. Yeni kıtadan gelen hindiler de İngiliz halkına “Turkey Merchants” adı
ile de bilinen “Levant Company” adlı şirket tarafından
ulaştırılıyordu. Hatta bu sebepten levantenler İngilizce'de "Turkey merchants"
(Hindi tüccarları) olarak da anılırdı. Türkler tarafından getirilen bu yeni
kuşun adına da halk Turkey bird (Türk kuşu) veya Turkey cock (Türk
horozu) ismini verdi. Aslında keşiften önce de yine Osmanlı denizciler
tarafından İngiltere'ye getirilen Gine tavuğu da bir süre Turkey bird olarak
anıldıysa da daha sonra bu karmaşa çözülmüştür.
Yeni Yıl
kartları ilk kez Kraliçe Victoria döneminde gönderilmiş. Yeni Yılın
simgesi sayılan bol tarçınlı kurabiyeler ise ilk kezAlmanya’da
yapılarak dağıtılmış. Bu kurabiyelerin, Güney Doğu illerimizde Dinî bayram,
Noel ve taziyelerde dağıtılan tarçınlı tatlı çörek İkliçe ile
bağlantılı olduğu kuşkusuzdur…
*SONUÇ
Samiha
Ayverdi, “Kendi milli varlığını dürbünün ters tarafıyla küçük görmeye
başlayan bir milletin yabancı kültürlere kapılanması öldürücü darbedir.” der.
Yılbaşı kutlamalarını, her şeyi yapabilme sanıp, çığırından çıkaranlarla;
onlara karşı çıkanların Türk kültüründen habersiz oldukları ortada…
Yukarıda açıkladığımız gibi Noel’de, Noel Baba’da, Noel Ağacı ve gelenekleri
de; Kültür ve Medeniyet’in diğer alanlarında olduğu gibi, DOĞU
kaynaklı olup, çok sonra BATI’ya geçmiştir. Bugün BATI kültürü denilen çok
şeyin özümüzde olduğu bir gerçek… Başkalarını rahatsız etmeden, her şeyi dozunda
ve kararında yaptığımız, birbirimize hoşgörüyle baktığımız gün, Medenî
sayılacağız… Misyonerlerin İncil arasına para koyarak Müslüman çocuk ve
gençleri avlamaya çalıştığı unutulmadan; Yılbaşı ağacına haç ve aziz
tasvirlerinin konmasının inancımıza uymadığı, onların yerine hilal ve yıldız
sembollerinin takılması tatlı dille telkin edilmelidir...
İlk
gençliğimin geçtiği Mardin’de Yılbaşı geldi mi ortalığı kaplayan tatlı telâşe,
kara uygun beyaz yemeklerin pişirilmesi, çocuk ve gençlerin kar yığınlarını
aşarak çok uzak mahallelerdeki evlerin kapılarını mani eşliğinde çalarak, hak
gördükleri tatlıları(kuru üzüm,cevizli sucuk,pestil,ceviz,fındık,şekerleme)
arkalarındaki çuvallara boca edip, evlerine dönmeleri; Millî Piyango
çekilişleri sırasındaki sessizliği, küçük eğlenceleri, büyüklerden habersiz
yenen kar helvalarını, Süryani evlerinden yayılan ikliçe kokusu ile
parlayan renk renk mumların ışıltısını; ülkemin en uygar şehri
İzmir’de halâ hasretle anarım…
2011 YILINDA
TÜM UMUTLARIMIZIN GERÇEKLEŞMESİ DİLEĞİYLE,
MUTLU YILLAR
TÜRKİYEM!..
*Kaynakça
-Abdülkadir
İnan : Eski Türk Dini Tarihi,İstanbul-1976
-Orhan
Türkdoğan: Türk Tarihinin Sosyolojisi 1, Ankara-
-Pervin
Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 2004.
-Ebru
Çetiner : Yılbaşı Gelenekleri ve Yeni Yılın Hikâyesi,www.internethavadis.com
-Haluk
Berkmen : Güneş Kültü ve Tanrıçalar, www.astroset.com
-Muazzez
İlmiye Çığ : Yılbaşı bir Türk Geleneği!