ADALET
Yayın Tarihi 1 Ekim, 2008
Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah
ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından
beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile
birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları
doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine
sabahın ılık esintisi ile doldurdu.
Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte
bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos
masasının yanındaki koltuğuna ilişti. Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir
tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. Çerçevenin
içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız
olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.
Yaşlı kadın 'Günaydın Anne, Günaydın Baba' dedi. Usulca yerine koyduğu
çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. Bu
siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana
duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi
titreyen dudaklarla öptü. 'Günaydın Kocacığım' dedi. Kadın bu çerçeveyi de
bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. Artık gözlerinden yaş
damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp 'Günaydın
Evlatlarım' dedi. Tüm çerçevelere kısaca göz atıp 'Sizleri, hepinizi çok özledim' dedi.
Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık
ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru
yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama 'Bir taksi
istiyorum' dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine
yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler
hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.
Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. 'Patlama be
adam' dedi. Nihayet taksiye binebildi. 'Teyze hoş geldin' dedi 25-30
yaşlarındaki şoför. 'Nereye gidiyoruz?' Kadın kısa bir sessizliğin sonunda 'Tüm
bir gün beni taşırmısın?' diye sordu. 'Sana 500 lira veririm.' Adam küçümser bir gülümseme ile, 'Mal sahibi
benden her gün 500 lira istiyor teyze' dedi.
Kadın gülümsedi
'O zaman sana 650 lira vereceğim ne
dersin?'
'Kurtarmaz ama senin güzel hatırını
kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?'
'Anıtkabir'e'
'Anıtkabir'e mi?
'Evet'
'Tamam teyzeciğim'
'Yaş kaç teyzeciğim?'
'Seksen sekiz'
'Maşallah Allah uzun ömür versin
teyzeciğim'
'Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum'
'Haklısın teyzecim'
Taksi Anıtkabir'in kapısına gelmişti.
Şoför 'Teyzeciğim geldik' dedi. Dalgın görünen kadın 'Evladım burada yardımına
ihtiyacım var' dedi. 'Benimle gel' Adam şaşırmıştı. 'Tabii teyze' dedi. Kuşkulu
gözlerle 'Bizi buraya alırlar mı?' diye sordu.
O ana kadar dalgın ve yorgun görünen
kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak 'Ne demek almamak? Sen
daha önce hiç gelmedin mi buraya?' dedi
'Hayır'
'Kaç yıldır Ankara'da yaşıyorsun?'
'Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme'
'Ee o zaman'
'Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik
bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben'
Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.
Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar.
Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde
'Nasıl çıkacaksın Teyze?' diye sordu.
'Her ay nasıl çıkıyorsam öyle'
'Her ay geliyor musun?'
'Evet'
Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar.
Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir
azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları
sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir
hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru
ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför
şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
'Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım' Ağır ağır geriye
çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın
ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra 'Hadi gidelim' dedi.
Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde
arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı. 'Yoruldun
mu Teyze' dedi.
Kadın sustu. Bir süre suskunluktan sonra
'Evet hem de çok yoruldum' diye cevapladı.
'Nereye gidiyoruz?'
'Bankaya'
Şoför
arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı
kadının Atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.
'Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim?'
'Sor bakalım evladım'
'Anıtkabir'de Atatürk'e bir söz
verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?'
'Uzun hikaye evladım'
'Olsun be teyze anlat ne olur'
'Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti
Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana
ismimi sordu. Bende 'Adalet' dedim. Bunun üzerine 'Ne güzel ismin varmış' dedi.
'Okulu bitirince ne olacaksın' dedi bana. Hemşire dedim. Oda 'Güzel meslek ama
bence sen Hakim ol ismine çok yakışır' dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim.
Kaşlarını çattı, 'Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim
olacaksın' dedi .'
'Sen ne dedin peki?'
'Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz
verdim.'
'Peki olabildin mi Adalet Teyze?'
'Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın
hakimlerindenim.'
'Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet
Teyze'
'Herkesin bir hikayesi vardır evladım.
Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini
bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin'
'Haklısın Adalet Teyze. Bu bankamı gelmek
istediğin'
'Evet'
'Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?'
'Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın
neydi evladım'
'Osman teyzeciğim'
'Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra
buradan al olur mu?'
'Tamam teyzeciğim'
Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen
saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
'Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür' diye düşündü. Tam vaktinde bankanın
önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
'Hoş geldin Hakim Teyze'
'Çok uzun zamandır bana Hakim
denmemişti.'
'Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?'
'Yok
aksine hoşuma gitti. Sağol'
'Nereye
gidiyoruz?'
'Seyranbağlarına'
'Tabii'
'Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen'
'Tüm
Anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla'
'Ne iş
yapardı amca?'
'Subaydı.'
'Ne
zaman vefat etti?'
'1952′de'
'Çok
olmuş.Gençmiş'
'Kore
savaşında şehit oldu.'
'Allah
rahmet eylesin Hakim teyze'
'
Sağol'
'Seyranbağları'na
geldik nereye gideceğiz?'
'Sağa
sap. İkinci binanın önünde dur.'
'Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben'
'Yok bekle burada'
Osman beklemeye başladı. Bir ara merak
etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. 'Seyranbağları Kız Yetiştirme
Yurdu' yazısını okudu. Anlam veremedi. 'Bu kadın burada ne yapar ki?' diye
düşündü.
Yarım
saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı.
Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın 'Adalet Hanım size ne kadar
teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne
olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin' dedi.
Adalet hanım, buğulu gözlerle 'İnşallah.
Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın'
dedi.
Araba
hareket etti.
'Nereye Hakim Teyze?'
'Hemen iki sokak öteye'
Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir
binanın önüne park etti. Bu binada da 'Ankara Seyranbağları Huzurevi'
yazıyordu.
'Bekle
beni'
'Tabii
Hakim Teyze'
Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu
sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım'ın
gözlerinden akan yaşları fark etti.
'İyi misin Hakim Teyze'
'İyiyim Osman. Eski dostları görünce
insan bir hoş oluyor'
'Nereye gidiyoruz?'
'Cebeci Asri Mezarlığına'
'Tamam'
'Teyze nerelisin sen?'
'Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk
ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti.
Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş
bitince Söke'ye döndük. Allah'a Şükür Babam'da sağ salim döndü savaştan.'
'Sonra ne oldu?'
'Liseye Aydın'a gönderdi babam. Orada
Atatürk'le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul'a gittim. Hukuk fakültesine
girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye'de okuyordu o zaman. Mezun
olunca evlendik..'
'Çocuğunuz var mı?'
'Bir kızım bir oğlum vardı.
'Neredeler şimdi?'
'Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.'
'Ne güzel'
'1978′de Fransa'da Ermeniler öldürdüler.'
'Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O
da babası gibi şehit oldu yani'
'Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah
kimseye evlat acısı vermesin.'
'Amin. Ya kızın?'
'O eşi ve çocukları ile İzmit'te
yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.'
'Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla
üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma'
'Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı
evladım.Sen üzülme sağol'
'Geldik Teyze'
'Tamam evladım. Al işte paran artık
gidebilirsin.'
'Hakim teyze buradan nasıl döneceksin?
Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.'
'Yok beni alacaklar buradan'
'Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma
ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni.
350 'yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok
zaten.'
'Çocukların var mı?'
'İki tane ellerinden öperler.' Taksinin
güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
'Adları nedir?'
'Kemal ve Ayşe'
'Oğlumun adı da Kemaldi.'
Sessizliğin ardından Osman'ın elindeki
parayı ittirdi Adalet Hanım..
'Onlara bir şeyler al benim için. Onları
okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de
vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.'
Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp
öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. Adalet hanım mezarlığın
kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen
kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. Osman arabasını mal sahibine
götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.
Ertesi gün Ankara'da garip bir yağmur
yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa
gelmişti. Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz
gezdirdi. Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer
aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri
genellikle oradan alırlardı. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.
'Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri
mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet
tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ'a ait olduğu belirlendi. Adalet
YILMAZ'ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi.
YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek
Seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı
belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ'ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.'
Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına
engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. Bir daha da hiç
anlatmadı Osman bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği Osman'ın bardaktan
boşanırcasına yağan yağmur altında 'Gökler bile sana ağlıyor' diyerek ağladığı…
NOT: Bu Öykü, Sayın Nuriye ÖZDİNÇER
tarafından gönderilmiştir.