20 Aralık 2014 Cumartesi

ÇABUK ZENGİN OLMAK İSTEYEN ..




İki altın arayıcısı, California'daki bir dağın yamacında canlarını dişlerine takmış çalışıyorlardı, iki aydan beri bir türlü ulaşamadıkları o son madenin peşindeydiler.

Senelerden beri bu işle uğraşan Bill'de hiçbir bıkkınlık işareti yoktu. Fakat, bu yorucu çalışma, California'ya sadece gezmek için gelmiş olan Sam'ın canına tak etmişti. Bill ısrarla:"Yanımdan ayrılma Sam!" diyordu. "Bir gün mutlaka altın bulup zengin olacağız!"

Sam ise "Kim bilir?" demekle yetiniyordu. Kazmayı her savuruşunda adaleleri kopacak gibi ağrıyor, sıcak güneş sırtını yakıp tutuşturuyordu. Akşama doğru, Bill birden bir sevinç çığlığı attı: "İşte Sam! Görüyor musun, altın tozlarını görüyor musun?" Sam parıldayan bir iki toz parçasına hoşnutsuzca bakarak "bir şeye benzemiyorlar ki" dedi.

Ertesi gün, Bill ile Sam akşama kadar çalıştıkları halde çok az altın buldular. Sam artık bıkmıştı. Kulübeye döndükten sonra, elbiselerini değiştirdi ve Bill'e şöyle bir not yazdı: "Bill, bulacağın bütün altınlar senin olsun. Bu kadar çalışmayı kaldıramıyorum. Zengin olmanın herhalde daha kolay bir yolu vardır."Sonra, bir daha dönmemek üzere oradan ayrıldı.

Bill, Sam'in yazdığı notu okuyunca sadece omuzlarım silkti ve işine döndü. Çok geçmeden bütün kaplarının dibinde tabaka tabaka altın buldu. Artık zengin olmuştu!

Bir saat daha fazla çalışmış olsaydı, Sam de hemen oracıkta büyük bir servetin sahibi olacaktı. Ama o zamanda, dünya, Samual Langhorne Clemens'in, yani bir zamanların altın arayıcısı Sam'in, daha sonraları "Mark Twain" takma adıyla yazdığı paha biçilmez eserlerinden mahrum kalacaktı!

resim kaynak

13 Aralık 2014 Cumartesi

Ödünç Kriko



Bir adam gece yarısı şehrin dışında arabasıyla gidiyordu. Birden lastiği patladı. Lastiği değiştirmek için bir kriko gerekiyordu, ama krikosu yoktu. Kendi kendine:
'Bir kriko lazım' dedi.
Uzakta bir ışık gördü ve şöyle düşündü:
Talihim varmış. Çiftçi uyumamış. Kapıyı çalar, başıma geleni anlatır, 'Bana ödünç bir kriko vermek lütfunda bulunur musunuz?' derim. O da 'Hay hay arkadaş! Al, işini gör, fakat işin bitince geri getir' der.
Adam eve doğru yürümeye başladı. Fakat biraz ilerlemişti ki, ışık söndü. Bu işe canı sıkılan adam kendi kendine şöyle düşündü:
Şimdi adam yattı. Rahatsız ettiğim için kızacak ve belki alet için bir miktar para isteyecek. Ben de, 'Pekala, bu insanlığa yakışmaz; ama size çeyrek dolar veririm' diyeceğim. O da 'Hem gece yarısı beni yataktan kaldıracak, hem de çeyrek dolar vereceksin ha? Ya bir dolar verirsin veyahut gider, başka yerde ararsın krikoyu' diyecek.
Bu sırada adam kendi kendine iyice öfkelenmişti. Bahçe kapısına geldi ve mırıldandı:
'Bir dolar ha! Pekala, sana bir dolar vereceğim; ama bir tek kuruş daha vermem. Ah, şu kaza olmasaydı, kriko da lazım olmayacaktı. Zararı yok, şimdi istediğin parayı vereceğim. Yalnız, bunun düpedüz bir dolandırıcılık olduğunu unutma!'
Bu düşüncelerle evin kapısına varmıştı. Kapıyı hızlı hızlı ve şiddetle vurdu. Çiftçi kapının üzerindeki pencereden başını uzatarak aşağı seslendi.
'Kim o? Ne istiyorsun?'
Adam durdu ve kapıya bir yumruk daha indirdikten sonra bağırdı.
'Senin de, krikonun da canı cehenneme! Malın sende kalsın!'"

resim kaynak

4 Aralık 2014 Perşembe

Steve Goodier'in 'Bir Dakika Hayatinizi Değiştirebilir' adlı kitabından





Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim.
Tanrı 'Hayır dedi
Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil,
Senin bırakabileceğin bir şeydir.' dedi.

Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim.
Tanrı 'Hayır, dedi
Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil, O geçici bir şeydir.' dedi.

Tanrıdan Bana sabır vermesini istedim.
Tanrı 'Hayır, dedi
Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez,
hak edilir.' dedi.

Tanrıdan Beni mutlu etmesini istedim.
Tanrı, 'Hayır, dedi
Ben sadece nimetlerimi sunarım, Mutlu olmak sana bağlı.' dedi.

Tanrıdan Beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim.
Tanrı 'Hayır,dedi
Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamanı, onlardan
uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar.' dedi.

Tanrıdan Ruhumu olgunlaştırmasını istedim.
Tanrı 'Hayır, dedi
Kendi kendine olgunlaşmalısın, ama meyvelerini alman için yardım
edeceğimden emin olabilirsin.' dedi.

Tanrıdan Hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim.
Tanrı, 'Hayır, dedi
Ben sana hayatı vereceğim. Böylece hayata dair her şeye ancak sen sahip
olabilirsin.' dedi.

Tanrıdan,
Tanrıya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim.
Tanrı söyle dedi:
'Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin.'
Ruhu olgunlaşmamış bir kul Tanrıya hep 'bana ... ver' ile biten dualar
eder. Olgunlaşmış bir ruh ise '. vermemi sağla' diye bitirir dualarını...
..........

Steve Goodier'in 'Bir Dakika Hayatinizi Değiştirebilir' adlı kitabından
alınmıştır