31 Aralık 2013 Salı

Türklerde Yeni Yıl Ve Çam Ağacı Süslemesi



YILBAŞI
Yılbaşı kutlamalarının dinden çok, kültürle bağlantısı var ve insanlıkla yaşıt… Toplumsal olay ve olguların yazılı  başlangıcı Mezopotamya’da olduğuna göre, yeni yıl etkinlikleri de orada başlar. Yeni yıl ilk kez, günümüzden IV bin  yıl önce  Babil Kulesi’nde ilkbaharda kutlanmaya başlandı. Daha sonar Mısırlılar, çöl topraklarına hayat veren Nil’in taştığı Eylül ayında  kutlayarak sürdürdü. Milattan önce 46 yılında Roma’da Julius Sezartarafından kabul edilen ve günümüzde de halen kullanılan takvimle yeni yıl, Ocak ayının ilk günü olarak belirlendi. Jülyen takvimi bazı değişikliklerle günümüze kadar geldi. Romalılar  yılın ilk ayına, başlangıçların tanrısı,  kapıların koruyucusu Janüs (January) yani Ocak adını verdiler.
Tüm ülkeler, dinler ve kıtalar için  her alanda yeni bir başlangıçanlamı taşıyan yeni yıl, değişik gelenek ve törenlerle karşılanır. Tümünün ortak amacı ise, yeni yılın binbir umutla bolluk ve şans getirmesidir.
NOEL
Uzun süre Yılbaşı, Noel ile bağdaştırılarak, Hıristiyan geleneği diye kutlanması engellenmeye çalışıldı. Oysa Yılbaşı doğal bir olay,  Noel ise dinsel temalıdır. Bizans İmparatoru Konstantin (324-337) zamanında İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan  Pagan Bayramı'nı İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve Noel Bayramı deniliyor. Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık'ta kutluyorlarmış. Günümüzde Ortodoks ve Katolikler, 24 Aralık gününü Hz.İsa’nın doğumu(Noel), 6 Ocak gününü de Hz. İsa’nın vaftizi olarak kutlarlar.
Noel kelimesinin kökeni Latince natalis /doğum kelimesidir. Bir diğer iddiaya göre Noel kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yenianlamına gelen “noio” ile güneş manasına gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuştur ve “yeni güneş” anlamına gelmektedir. Noel kelimesi o devrin pagan toplumunda yeni yılın başlangıcında yapılan şenliklere ad olmuştur.  Roma İmparatorluğu döneminde halk, mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için, duygularını“noel, noel” diye bağırarak dile getirirdi. Noel kelimesinin kökeni ile ilgili bir diğer açıklama ise Fransızca “haber” anlamındaki“nouvelle” kelimesinden geldiğidir. Noel ayrıca Almanca’da“kutsal gece” anlamındadır. Günümüzde başta İngilizce konuşan coğrafya olmak üzere bazı Batılı ülkelerde Noel anlamında kullanılan Christmas ve benzeri diğer kelimeler ise Yunanca Khristos (Mesih) ve Latince miss (yollanmış, gönderilmiş) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.“Yollanmış, gönderilmiş” kelimelerinin, İsa’nın Son Akşam Yemeği’ndeki son sözlerini sembolize ediyor olabileceği düşünülmektedir.
NOEL BABA
Hıristiyanların Noel Baba dedikleri Aya Nikola, Antalya’nın Patara kasabasında Myra(Demre)’da yaşamış bir azizdir. Rumca’da Aya, aziz demektir. Avrupa’da Saint denir. Kudüs’e giderken çıkan bir fırtınayı dindirdiği için denizcilerin koruyucusu sayılır. Demre’de fakirlere, bilhassa çeyizi olmadığı için evlenemeyen kızlara yardım ettiği anlatılır. Kendisini gizlemek ve fakirleri rencide etmemek için gece fakirlerin evine girip para bırakırmış. Pataralı bir zengin fakir düşmüş; kızlarına çeyiz yapamayacak hale gelmiş. Aya Nikola, gece evinpenceresinden bir kese para bırakmış. Sabah büyük kız keseyi bulup sevinmiş. Diğer iki kızın çeyiz paralarını da pencereleri kapalı olduğu için bacadan atmış. Kese, kuruması için ocağa asılı çorabın içine girmiş. İkonalarda Aya Nikola bu sebeple elinde üç altın top tutarak resmedilir. Noel Baba’nın hediye atması içinocağa çorap asılması geleneği buradan kalmadır. Aynı iyi şansa ulaşma umuduyla bu gelenek, yüzyıllardır sürdürülmektedir.
Aya Nikola, Myra (Demre) kasabasına piskopos tayin edildi. Hazreti İsa’nın dinini yaydığı için çok işkencelere maruz kaldı, hapse atıldı. Burada 342 senesinde vefat etti. Haçlı Seferleri sırasında 1087 senesinde İtalya’nın Bari şehrinden tüccarlar azizin kemiklerini alıp memleketlerine götürdü; burada yapılan bazilikanın içinde gömdüler. Kemiklerin bir parçası bugün Antalya müzesindedir. Hazreti Muhammed’in gelişinden önce yaşadığı için, Müslümanlar kendisini salih bir mümin kabul eder.
Aya Nikola’nın Noel Baba haline sokulması ilk önce Almanya’da görüldü. Bu efsanevi gelenek zamanla Avrupa ülkelerinde yayıldı. Noel Baba’nın şişman, neşeli, kırmızı ve beyaz piskoposluk giysileri içindeki tasvirleri Amerikalılar tarafından gündeme getirildi. Noel Baba olarak bilinen Nikola’nın bazen yalnız, bazen yardımcısıyla ata binerek, bazen de sekiz Ren geyiğinin çektiği arabasıyla evlerin damlarında dolaştığı efsanesi yaygınlaştı.
İnanışa göre sırtında içi hediye dolu bir heybeyle dolaşan Noel Baba evlere bacadan girer ve armağanlarını uslu çocukların ayakkabılarının ya da şöminede asılı çoraplarının içine koyar. Noel Baba, “yaşayan” bir folklorik olaydır.
NOEL AĞACI
Yaprak dökmeyen ağaçların, ölümsüz yaşamın simgesi olarak benimsenmesi çok eskiye dayanır. Türkler, Çinliler, Mısırlılar, Avrupa’daki Pagan topluluklar ve Yahudiler  aynı düşünceyle bu ağaçlara dinî ritüellerinde yer vermişlerdir.
Süslü Noel ağacı geleneği en çok Almanya’da yaygındı. 1605’te başlayan çam süslemesi daha sonra Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda’da yayıldı. Göçmen Almanların Kuzey Amerika’ya XVII.asırda götürdükleri Noel ağacı, XIX.asırda moda oldu.Kraliçe Victoria döneminde, XIX.asır ortalarında Noel ağacı geleneği İngiltere’de yayıldı. Kraliçenin Alman asıllı eşi Prens Albert ülkesinin bu geleneğini İngilizlere benimsetti. Çam dallarına kâğıt zincirlerle asılmış güller, rengarenk kurdeleler, mum, şekerlemeler, kek ve meyveler ana süsleri oluşturuyordu.Japonya ve Uzak Doğu’ya XIX. ve XX. asırda Batılı misyonerlerin tanıttığı Noel ağacı geleneği, ince işlenmiş kağıt süsler, renkli fenerlerle donatılmaya başlandı.
Türkler bu geleneğe yabancı değildi. Çünkü Tarih Öncesine dayanan ağaç kültünde, Hayat Ağacı ve rengarenk çaputlarla süslenmiş Dilek Ağacı geleneği günümüzde de, Asya’nın en doğusundan Balkanlar’a kadar her yerde yaşamaktadır.
NOEL ASLINDA  TÜRKLER’İN NARDUGAN BAYRAMI!
Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, aslında çok eskiden Türklerin kutladığı “Yeniden doğuş bayramı”dır. Bunu iki kültten öğreniyoruz; Hayat Ağacı ve Güneş…
*Türklerde Ağaç Kültü
Kült kavramı; yerel özellikler içeren dini törenler, töreler ve simgeleri kapsar. Ağaç kültü birçok doğa inançlarının barındırdığı animizmde, ağaçların saygı gösterilmesi gereken bir ruha sahip oldukları ve ağaçlara gösterilen saygının bereketi etkilediğine inanmaktan kaynaklanır.
Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte ve Kuzey Amerikalı yerli inançlarında, dünyanın merkezinde duran, yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan “Dünyalar Ağacı” vardır. Türklerin inanç sistemindeki Tanrı anlayışı ile Hayat Ağacı arasındaki benzerlikler var. Tanrı kâinatta var değildir, kâinatı yaratandır, tek hâkimdir, hiçbir şeye benzemez, canı veren de O’dur, alan da. Bununla birlikte Hayat Ağacı da tektir, canlıların hayat kaynağıdır, daima canlı ve diridir. Ağaç kültünün izleriOğuzlara kadar korunmuştur. “Bay Terek”, “Temir Kavak” , veya “Hayat Ağacı” denilen kutsal “Evliya Ağaç” inanışına benzer inançlara, sadece Türk Mitolojisinde değil, tüm Dünya mitolojilerinde rastlanır.
Türk Kültüründe Ağaç Kültü, bütün dünya kültürlerinde yaygın şekilde yer alan Hayat Ağacı motifine yoğunlaşmıştır. Türk boylarında Hayat Ağacı çeşitli adlarla anıldığı gibi, Yaratılış kökeni olarak Türk destanlarında da yer alır. Akçam denilen bu evliya ağaç yeryüzünün tam ortasında bulunuyor. Hayat Ağacı ve üzerindeki Kartal motifinin; Türklerde hayatın başlangıcını, ilk insanın yaratılışını; dünyadan uçmak ve ölmeyi de temsil ettiği,destanlar  ve mitlerde açıklanmıştır. Hayat ağacını motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.
Tanrı tarafından kut verilerek dünyayı yönetmekle görevlendirilmiş olan Türk hakanının bu görevi yerine getirmek için Hayat Ağacı’ndan nasıl güç ve kuvvet aldığı; Türk Kağanlarının mitolojik hayat hikâyeleri ve Türk Destanları’nda“Kurucu Hakan Soyu ve Hayat Ağacı” bağlantısıyla  bol bol karşımıza çıkar. Türk kültüründe göğün direğinin çadır direğiolarak nitelendirildiğini ve Türk hakanlarının cihan hâkimiyetianlayışını; “Güneş tuğumuz-bayrağımız; gök de çadırımız olsun.” cümlesi ile ifade etmiştir. Daha sonra Şaman davullarını dikey bir eksen olarak ortadan bölen kutsal sütun, göğün direğiolması ve Kuzey Sibirya Türklerinden Sahaların “Cırıbına Cırılıatta Kız Baxatıır” destanında göğün ulu direği tasvirinin geçmesi, Hayat Ağacı’ndaki göğün direği motifini açıklar.
Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlardan bahsederken, onların yüksek bir dağla yakınlıklarına değinir ve “gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca “Tankrı” dediklerini söyler. Derbent yakınlarında yaşayanKumukların dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağacı, “Tenkrihan”olarak adlandırmış olması ve diğer birçok tarihsel bilgi, Türklerin gözünde “Ulu Ağaç”ın, Tanrı’nın ilahi vasıflarını taşıdığını gösteriyor. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin uykusuna girip, egemenliğinin nerelere kadar uzanacağını gösteren; üç kıtaya dal-budak salan ve budaklarının gölgesi dört bir yanı örten de ağaçtı... Rüyadaki ağaç motifi, Türk destan kültüründekiHayat Ağacına çok uygun düşüyor.
*Türklerde Güneş Kültü
Proto(Ön)-Türklerin inancında Güneş önemli bir yer tutar. Göğe büyük önem veren veGök Tengri’yi tanrılar tanrısı olarak gören Proto-Türkler; yer yüzündeki tüm canlılarınGüneş sayesinde yaşadıklarını, güneşsiz yaşamın olamayacağını; Güneşin doğuşu ile ortalığın aydınlandığını ve ısındığını, vahşi ve yırtıcı hayvanların inlerine çekildiklerini gözleyince, kadınların doğurganlığı ile güneş arasında bir ilişki kurmuşlardır. Zira, hem Güneş hem de kadınlar yeryüzündeki yaşamın devamını sağlamaktadırlar. Bu nedenle kadınlara önem verip, saygı göstermişlerdir.
Tek ve yaratıcı kudreti ifade için kutsal yerlere Güneş resmiçizilmiştir. Bu hiç bir zaman  Güneş’e taptıkları anlamına gelmez!.. Gökte ve yerde gördükleri en kudretli ve tek olan bu cismi, Yaradanın sembolü olarak kullanmışlar. Çünkü Güneş hayat verir, toprağı canlandırır, bitkileri yeşertir, insanları ısıtır, bazen de kurutur, öldürür. Sonsuz bir enerji kaynağıdır.

Günümüzde bile Uygurlar, dualarında "Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!"derler… Yani "Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu da birısıtan var." Bu anlayış Güneş Kültü’nün günümüze yansımasıdır.

*22 Aralık- Gece x Gündüz Savaşı
“Güneş, hayatın kaynağı olduğundan tüm insanlık için çok önemli. Türklerin inançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gündüz geceyi yenerek zafer kazanıyor.
Güneşin bu zaferini, yeniden doğuşu; Türkler büyük şenliklerle Akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıp, bayram olarak kutlanıyor. Bayramın adı Nardugan (nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan Güneş…
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.

Nardugan Bayramı için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında
şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelir anlayışı hakim…
Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş.
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu daHunların
Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. Olayın Hz.İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; Doğum, güneşin yeniden doğuşu!..” diye anlatır, Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ…
HİNDİ
Hindinin, Noel ve yılbaşı ile hiç alâkası yoktur. Amerika’ya ilk gelen İngiliz göçmenler açlıkla karşılaşmış… Kızılderililerinyardımıyla çabuk yetişen mısır sayesinde felâketten kurtulmuşlar. Mısır hasadı yaptıklarında, Kızılderilileri de davet edip hindi ziyafeti verdiler. Kasım sonundaki bu günü Amerikalılar Şükran Günü  adıyla hâlâ kutlarlar.
Hindinin vatanı Amerika’dır. İlk gelenler bunu Hind Tavuğu sanmış; Hindi tavuğu o zamanlar Türklerin hâkimiyetindeki Batı Afrika’dan Portekizli gemiciler tarafından getirildiği için hindiye “turkey” denmiştir.  
Bir diğer söylenti ise; Amerika’nın keşfedildiği yıllarda Akdeniz ticareti levantenlerin elinde idi. Yeni kıtadan gelen hindiler de İngiliz halkına “Turkey Merchants” adı ile de bilinen “Levant Company” adlı şirket tarafından ulaştırılıyordu. Hatta bu sebepten levantenler İngilizce'de "Turkey merchants" (Hindi tüccarları) olarak da anılırdı. Türkler tarafından getirilen bu yeni kuşun adına da halk Turkey bird (Türk kuşu) veya Turkey cock (Türk horozu) ismini verdi. Aslında keşiften önce de yine Osmanlı denizciler tarafından İngiltere'ye getirilen Gine tavuğu da bir süre Turkey bird olarak anıldıysa da daha sonra bu karmaşa çözülmüştür.
Yeni Yıl kartları ilk kez Kraliçe Victoria döneminde gönderilmiş. Yeni Yılın simgesi sayılan bol tarçınlı kurabiyeler ise ilk kezAlmanya’da yapılarak dağıtılmış. Bu kurabiyelerin, Güney Doğu illerimizde Dinî bayram, Noel ve taziyelerde dağıtılan tarçınlı tatlı çörek İkliçe ile bağlantılı olduğu kuşkusuzdur…
*SONUÇ
Samiha Ayverdi, “Kendi milli varlığını dürbünün ters tarafıyla küçük görmeye başlayan bir milletin yabancı kültürlere kapılanması öldürücü darbedir.” der. Yılbaşı kutlamalarını, her şeyi yapabilme sanıp, çığırından çıkaranlarla; onlara  karşı çıkanların Türk kültüründen habersiz oldukları ortada… Yukarıda açıkladığımız gibi Noel’de, Noel Baba’da, Noel Ağacı ve gelenekleri de; Kültür ve Medeniyet’in diğer alanlarında olduğu gibi, DOĞU kaynaklı olup, çok sonra BATI’ya geçmiştir. Bugün BATI kültürü denilen çok şeyin özümüzde olduğu bir gerçek… Başkalarını rahatsız etmeden, her şeyi dozunda ve kararında yaptığımız, birbirimize hoşgörüyle baktığımız gün, Medenî sayılacağız… Misyonerlerin İncil arasına para koyarak Müslüman çocuk  ve gençleri avlamaya çalıştığı unutulmadan; Yılbaşı ağacına haç ve aziz tasvirlerinin konmasının inancımıza uymadığı, onların yerine hilal ve yıldız sembollerinin takılması tatlı dille telkin edilmelidir... 
İlk gençliğimin geçtiği Mardin’de Yılbaşı geldi mi ortalığı kaplayan tatlı telâşe, kara uygun beyaz yemeklerin pişirilmesi, çocuk ve gençlerin kar yığınlarını aşarak çok uzak mahallelerdeki evlerin kapılarını mani eşliğinde çalarak, hak gördükleri tatlıları(kuru üzüm,cevizli sucuk,pestil,ceviz,fındık,şekerleme) arkalarındaki çuvallara boca edip, evlerine dönmeleri; Millî Piyango çekilişleri sırasındaki sessizliği, küçük eğlenceleri, büyüklerden habersiz yenen kar helvalarını, Süryani evlerinden yayılan ikliçe kokusu ile parlayan renk renk mumların ışıltısını; ülkemin en uygar  şehri İzmir’de halâ hasretle anarım…
2011 YILINDA TÜM UMUTLARIMIZIN GERÇEKLEŞMESİ DİLEĞİYLE,
MUTLU YILLAR TÜRKİYEM!..
*Kaynakça
-Abdülkadir İnan : Eski Türk Dini Tarihi,İstanbul-1976
-Orhan Türkdoğan: Türk Tarihinin Sosyolojisi 1, Ankara-
-Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004.
-Ebru Çetiner : Yılbaşı Gelenekleri ve Yeni Yılın Hikâyesi,www.internethavadis.com
-Haluk Berkmen : Güneş Kültü ve Tanrıçalar, www.astroset.com
-Muazzez İlmiye Çığ : Yılbaşı bir Türk Geleneği!

6 yorum:

  1. Sağlıklı mutlu bol kazançlı yıllar dilerim. sevgiler:)

    YanıtlaSil
  2. Çok açıklayıcı bir yazı olmuş canım.
    Bizde evde noel anlamında kutlama yapmayız.
    İşte hazır eşimde evde diye biraz daha özenli bir sofra belki akşam dışarda bir yürüyüş.
    Ama onun dışında biz evde ağaç süslemiyoruz.
    Bu tamamen bizim düşüncemiz. Süslenmiş ağaç v.s. pek benim tarzım değil :)
    Ama yapanlara da niye yapıyorsun demem:)
    Ama birde niyet önemli her şeyde olduğu gibi.
    Kendi kendimize eğleniriz işte..
    Aman çok uzattım :)
    Mutlu musmutlu , huzurlu özellikle sağlık dolu bir yıl diliyorum.
    Çok çok öpüyorum...

    YanıtlaSil
  3. Nasıl keyifle okudum! Hele kaynak kitapları da belitmişsin ya... Teşekkürler!

    YanıtlaSil
  4. ne hoş bir derleme olmuş Alanayım, mutlu yıllar, herşey gönlünce olsun:)))))

    YanıtlaSil
  5. paylasim icin cok tesekkürler,nice mutlu yıllara canim sevgiler:))

    YanıtlaSil
  6. Güzel ellerin dert görmesin. Yılbaşı geleneğinin, bu kadar eski Türk geleneği olduğunu bilmiyordum. Sayende öğrendim. Ben, Nahıl ağaçlarını biliyordum. Düğün ve şenliklerde taşınan hediyelerin ve gösteri ağaçlarının olduğunu okumuştum. Bazıları tarihe geçmiş.
    Bu iyi oldu, canım.
    Sevgilerimle, Mutlu güzel seneler.:)

    YanıtlaSil