15 Ağustos 2013 Perşembe

'Titremene gerek yok, kral değilim. Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben.'' Hz. Muhammed (s.a.v.)







Mekke'nin fetih günüydü... Bir adam Resulullah'ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu...
"Mekke'nin fetih günüydü...

Bir adam Resulullah'ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu.
Resulullah da gördü adamın bu halini ve dönüp seslendi: " Titremene lüzum yok, ben kral değilim "
Ve ardından dedi ki; " Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben."
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım.

Düşünün...

Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? "
İktidarı olağanüstüleştirme " insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü..
Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır.

Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası yaratanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan..

Ya bugün?

Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz.
Nedir Peygamber'i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten?
İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda.
Tevazu deyip geçmek doğru olur mu?
Hayır! Yanlış olur.

Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur.
Çünkü " Titremene lüzum yok, ben kral değilim " diyen Hz.Muhammed, unutulmamalıdır ki, Adem Aleyhisselam'dan beri Peygamber olduğunu, yani " fark "ını hep dile getirmiştir.
Burada vurgulanan şey...

İsmet Özel'in sözleriyle " kralın ve krallığın çarpıklığıdır ." (40 Hadis, İsmet Özel. 2005, Şule Yayınları.)
Daha doğrusu, âlemde " kral olma "nın; saltanat kurup, saltanat sürmenin çarpıklığı dır burada altı çizilen, hiç kuşku yok!
" Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben " sözüne gelince...
Nasıl da ürperticidir!

Elbette bu meselelerin acemisi ve ilahiyatçılara hem saygı duyup hem de kibirlerinden ürken biri olarak altından kalkamayacağım kadar ileri gitmek istemem.

Ama Peygamber'in bu sözünde tatlı bir dalga geçmeyle, derin bir "hakikat"in bir arada bulunuşunun beni çok etkilediğini söylemeliyim.

Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir.
Demek istemiştir ki...

Peygamberim, farkım bu..
Başka farkım yok.

Sen ve ben insanız.
Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz.

Çağın bütün frekanslarına, bütün sorunlarına, bütün tatlarına açık biriyim.
Ama aynı zamanda bu coğrafyanın, bu tarihin, bu manevi iklimin insanıyım.
Yazım, sözüm, fikrim ve duygularım nasıl o iklimden ve o iklimin meselelerinden uzak durabilir ki!
İstedim ki, okurlarıma Peygamber'in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım.
Belki bu noktadan başlayarak..

İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde!

Selam olsun 'kuru et yiyen kadının oğlu'na! _haşmet babaoğlu 

2 yorum:

  1. öyle güzel yazılar paylaşıyorsunuz ki duruma an'a özel, bir peygamber bu kadar alçakgönüllü iken "iktidar sahiplerinin" dünyayı ben yarattım havaları ne ola ki..
    Tekrar teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değil mi?örnek almaları gereken ve azıcık uyarlasalar bile değişecek çok şey var!

      Sil